Cahit Zarifoğlu
Cahit Zarifoğlu

Doğum
01 Haziran, 1940
Ankara

Ölüm
07 Haziran, 1987
İstanbul

Eğitim
İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Alman Dili ve Edebiyatı Bölümü

Burç
İkizler

Diğer İsimler
Abdurrahman Cahit Zarifoğlu

Cemal Süreya’ya Yazılan Mektup ve Aynı Evde Oturma İsteği

Bazen kişiliğine göre oldukça işe imza atan şair dönemin en bilinen şairlerinden Cemal Süreya’ya bir mektup yazar. Cemal Süreya bu sırada Paris’tedir. Bu mektupta şöyle bir soru sormaktadır Cahit, Cemal Süreya’ya: “İstanbul’a döndüğünüzde sizinle ev tutup birlikte oturabilir miyiz?”. Paris’te bunaltılı bir ruh haliyle yaşayan Cemal Süreya tanımadığı bu genç adamın mektubunun ölçüsüz olduğunu düşünerek cevap vermez. Ancak Zarifoğlu öldükten sonra kaleme aldığı günlüğünde onunla ve yolladığı mektupla ilgili şunları söylemektedir:

“Cahit Zarifoğlu ölmüş. Bugünün adı bu olacakmış. … İyi şairdi. İlk şiirleri de iyiydi. (Sezai) Karakoç çevresinden. Daha yüz yüze gelmeden, 1962’debana, Paris’e bir mektup yollamıştı. Adresimi Sezai (Karakoç)’tan almış. Saklamamışım o mektubu.
Zarifoğlu, o sıra, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, Alman Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde öğrenci. Yurtlardan sıkılmış herhal, İstanbul’a dönüşümde, birlikte ev tutup oturmayı öneriyordu mektubunda. Bende bir tuhafım o günler. Bir ölçüsüzlük görmüştüm bu öneride. O ara otuz yaşı dönmüşüm. İyi sayılan bir aylığım var. Ne yani, bu çocuk öğrenci hayat koşuluna mı indirmek istiyor beni?
Dönüşte yeniden tanıştık. Zaman zaman vapurda, yolda, Sezo’nun (Sezai Karakoç) evinde bürosunda rastlaştıkça konuşurduk, (ama her şeyden)…”

Necip Fazıl Ona Kız İster, Nikah Şahidi Olur

İçinde sürekli yalnızlığı ve kimsesizliği taşıyan şair Necip Fazıl’ın müdahalesi ile bu yalnızlıktan kopar ve artık hayatı bambaşka bir seyre giyer. Üstat ona münasip bir eş bulmuştur. Bu eş üstadın hocası Abdülhakim Arvasi’nin soyundan Berat Hanım’dır. Necip Fazıl’la birlikte Van’a yalnız bir kalple giden Cahit, bu yolculuktan dolu bir kalple dönecek, kıyılacak nikâhta Cahit’in şahidi Necip Fazıl olacaktır.

“Ey Berat hanım dersen ki
“Bu ne zalim adam
Halimi bilmez halden anlamaz
Küçük bir şeyi mesele yapar”
-Ne büyük yalan-
Doğrusu var hakkın
N’etsem n’apsam
Kollarını bilezik
Boynunu kordon
Ayağını hal hal donatsam
Yine hakkın kalır”

ACZ…

Tam adı Abdurrahman Cahit Zarifoğlu olan şair tüm benliğini isminin baş harfleriyle “ACZ” ile sınırlamıştı. Sultan şiirinde bu durumu ifade eden şair naiflikte ve tevazuda bir kez daha sınırları aşıyordu.

“Seçkin bir kimse değilim
ismimin baş harfleri acz tutuyor
Bağışlamanı dilerim

Sana zorsa bırak yanayım
Kolaysa esirgeme

Hayat bir boş rüyaymış
Geçen ibadetler özürlü
Eski günahlar dipdiri
Seçkin bir kimse değilim
İsmimin baş harflerinde kimliğim
Bağışlanmamı dilerim

Sana zorsa bırak yanayım
Kolaysa esirgeme

Hayat boş geçti
Geri kalan korkulu
Her adımım dolu olsa
İşe yaramaz katında
Biliyorum
Bağışlanmamı
diliyorum”

Takılan İkinci Lakap: Artist

Cahit, Necip Fazıl’ın evinde bir sohbet meclisindedir. Herkes pür dikkat üstadı dinler ama yerinde duramayan Cahit ayağa kalkar ve evin içinde dolaşmaya başlar. Necip Fazıl’ın kitaplığına bakan, plaklarını karıştıran şair “Aristo”dan sonra ikinci lakabını Necip Fazıl’ın nüktedan sözleriyle alacaktır. Cahit’in evin içinde dolaştığını ve kitapları karıştırdığını gören Necip Fazıl ona şunları söyler: “Yahu burada muhteşem bir konser varken sen notalarla meşgulsün artist.”

“Artist” söylemi Nuri Pakdil tarafından da daha sonra tekrar dile getirilecek, Nuri Pakdil “Yedi güzel adam içerisinde en artist mizaçlı kişi Cahit Zarifoğlu’ydu.” diyecektir.

“Baba Sait”

Babasının annesinin üzerine bir başka kadınla evlenmesini bir türlü kabullenemeyen şair ömrü boyunca babasına karşı sert ve soğuk olmuştu. Daha küçücükken babasızlığı tadan şair ondan sadece 1,5 yaş büyük olan abisi Sait’i baba olarak bildi. O kadar ki Sait artık evde “Baba Sait” olarak anılmaya başlamıştı

Kopan Düğmeler

Şair hayatının büyük çoğunluğunu yalnız ve insanlardan kaçarak geçirmişti. Çocukluğundan itibaren ayakta kalmaya ve yıkılmamaya çalışan şair kimseye muhtaç olmamak için kopan düğmelerini kendi diker, kendi yaptığı yemeklerle bazen dostlarına ziyafet verirdi. Her şey öğrenilmeliydi, yalnız kalan anneye yük olunamazdı

Sobada Kül Olan İlk Şiir Kitabı

Cahit Zarifoğlu’nun Sobada Kül Olan İlk Şiir Kitabı

Cahit Zarifoplu artık sanatının meyvesini verir ve ilk şiir kitabı olan İşaret Çocukları’nı baskıya yollar. Ancak bu kitap ekonomik anlamda onun çöküşü olacaktır. Tüm parasını İşaret Çocukları için harcayan şair maalesef bu meyvenin tadına bakamaz. Zira çok az kısmını dağıtabildiği kitabının büyük bir kısmını aracı olan bir arkadaşının dayısının yazıhanesine bırakmıştır. Emaneten bıraktığı kitapları birkaç ay boyunca almayan şair, bir süre sonra kitaplarının işgüzar dayı tarafından ısınmak için yakıldığını öğrenir. Genç şairin tüm sanatı bir sobanın içinde küle dönüşmüştür…

Güreş Minderinde Bir Zarif Çocuk

Evde kimse kalmayınca radyodan klasik batı müziği eserleri dinleyip küçücük bir odada ruhunu arayan şair, dostlarıyla buluştuğu demlerde ise çok ilginç bir şekilde güreş topluluğuna katılıp güreş tutardı. Yine bir güreş buluşmasında oradaki arkadaşları arasında en güçlü ve kalıplı olan Halil’le eşleşmişti. Rasim, Alâeddin, Erdem hepsi Halil’in Cahit’i ilk hamlede alaşağı edeceğini düşünüyordu. Ancak soyadı gibi zarif olan şair incelikli bir teknikle Halil’in sırtını yere getirmişti. Ve yıllar sonra bu hikâyeyi anlatan Alâeddin Özdenören “Cahit şiir gibi güreş tutardı.” diyerek dostunu güreş konusunda bir kez daha onurlandıracaktı.

Pilotluk Aşkı ve Kırılan Kanatlar

Cahit’in tek tutkusu güreş değildi, o hep bulutlarla dans etmek istedi. Kuşlarla birlikte uçmak, gökkuşağına doğru hareket etmek, sonsuz mavilikte süzülmek… Göğün eşsiz cazibesi onu Maraş’tan kaçmaya zorladı ve Cahit lise ikinci sınıfta ötesini düşünmeden bavulunu eline alarak Eskişehir’e doğru yol aldı. En büyük hayali olan “Pilotluk” gayesine ulaşmak istiyordu. O dönemler Türk Kuşu Derneği, başvuran adaylar arasından yetenekli olanları seçiyor ve ücretsiz olarak uçuş kursu veriyordu. Cahit artık bir planörün koltuğunda göklerin hâkimiymişçesine süzülebilecekti. Eğitim alıp uçak kullanabilir düzeye gelen Cahit son bir sağlık kontrolüne girer ve bu kontrol uçuş kariyerinin sonu olur. Kontrolde Cahit’in gözünde ve kulağında rahatsızlık olduğu bu yüzden de uçak kullanma ehliyeti alamayacağı anlaşılır. Cahit’in kanatları kırılmıştır…

Edebiyat Dersinden Kalan Şair

Kısa süren uçuş serüveni beraberinde birçok sorunu ve daha derin yalnızlıkları doğurur. Okuldan kaçış sınıf tekrarını beraberinde getirmiş, Cahit’in tam üç yılı böylelikle buhar olup gitmiştir. Cahit arkadaşlarından üç yıl sonra liseden mezun olabilmiş ve ne ilginçtir bu süreçte edebiyat dersinden tekrara düşmüştür. Daha sonradan edebiyat kitaplarına konu olan bir şair, edebiyat dersinden sınıfta kalmıştır.

Otostopla Avrupa Gezisi

Otostopla Avrupa GezisiLisenin bitimiyle birlikte de İstanbul’a gelerek, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Alman Dili ve Edebiyatı Bölümü’ne yazılır. Cahit gene uslu durmayacaktır, insanlardan belki de kendinden kaçacaktır. Öyle ki üniversiteyi tam on yılda bitirebilir ve on yıl sonra diplomasına kavuşur. Üniversite onun için oldukça sıra dışı ve dingin bir süreç olacaktır. Yazın evine dönmeyen şair bir kayıkçının yanında ücretsiz çalışarak zaman öldürürken, bir başka yaz tatilinde ise otostopla Avrupa’yı gezmeye başlar. Bu gezinti daha sonra bir Volkswagen arabayla devam eder.

Şiirin Yanında Resim

Güreş, müzik, uçuş ve daha nice alanda kendini geliştiren şair çeşitli çizimlere de imza atardı.

Çocuklar ve Onlara Yazdığı Kitaplar

Çocuklarla inanılmaz derece iyi anlaşan şair bir anlamda çocuk kalan yanını ortaya çıkarmaya çalışıyordu. Çocuklara hediye olarak birçok masal kitabı yazan şair sadece kendi çocukların değil tüm çocukların sevgilisiydi. Öyle ki Erdem Beyazıt bu durumla ilgili “Bizim çocuklarımız bizden çok ona yakındı.” diyecekti.

“Kırlarda Çiçekler Artık Bensiz Açacak”

Cahit pankreas kanseridir. Elem dağları kurulmuştur gene tüm sevdiklerinin kalbinde. Günden güne erir, bir süre sonra yataklar olur meskeni şairin veya cehennemi. Sık sık dostları gelir ziyarete, onlara durumunun kötü olduğunu belli etmek istemez. Cahit, Rasim Özdenören’den fıkra anlatmasını ister, çocuklara gülümser. Yine ölümün yaklaşmasının verdiği hüzünle ona refakat eden Erdem Bayazıt’ın elinden tutar bir gün. “Erdem” der “Kırlarda çiçekler artık bensiz açacak.”.

Ölüm Döşeğinde Görülen Rüya ve Ölüm…

Hastalığı gittikçe ilerler şairin, acılar içinde uyumakta olduğu yatakta aniden uyanır, bu sefer ona refakat eden Rasim Özdenören’dir. “Rasim” der “Bir rüya gördüm, Necip Fazıl bana yirmi beş yıl sonra burada buluşacağız dedi.”. Cahit yanlış duymuştur rüyasındaki zamanı, Rasim Özdenören’in anlattığına göre yirmi beş yıl sonra değil, yaklaşık yirmi beş gün sonra vefat eder şair. Tanrı ona bir mesaj vermiştir hayranı olduğu kişinin diliyle.

Cahit Zarifoğlu 33 Yıl Sonra Bile Okunan Sözler

Bir incelik gösterin,incinmesin yüreğim.

  • Bir incelik gösterin,incinmesin yüreğim. O yaz otuz iki yaş olmanın değil, daha erken bir yaşın, bir yaşamak’ı dengesindeyim.
  • Gelin bir zaman kollayalım. Kalbimizle halleşelim. Görelim nasıl çıkarlar peşinde.
  • … hiçbirini tanımadığım ve birbirlerini tanımayan insanların bakışlarındaki esrarı kendi inançlarım içindeki yerini ve yorumunu bulmaya çalışıyorum.
  • Şiir kendisi var. Bir raslantıyla değil, tersine bir özel irade ile çıkıyor yeryüzüne. Barajdaki su, kendine bırakılmış kanallardan akar. İnsan bütününün arkasında bekleyen şiirin aktığı kanallar değil mi şair? Şairler olmasaydı, şiir üzerimizden aşar, hayatı besliyemez, seliyle öldürürdü.
  • Bense anahtarı yalnız bende bulunan bir odaya girer gibi okurum şiirimi. Onun hatıraları bendedir.
  • Nereye kadar kendinden kendinden kaçabilirsin? Ya bir daha geriye dönemezsem.
  • O sabah ezan sesi gelmedi camimizden. Korktum bütün insanlar, bütün insanlık adına.
  • Bu dünya soğuk. Rüzgar genelde ters yönden eser. Limon ağaçları kurur. Bahaneler hep hazır. güzel günler çabuk geçer.
  • Filistin bir sınav kağıdı her mü’min kulun önünde de gerçeği yaz: hakikat şehitliğe koşmaktır de isyan çağır yolun açılır cennet köşelerine.
  • İnsan gittikçe daralan dünyasında neden mutsuz. Herkes artık gereğinden fazla büyüyor da onun için mi?
  • İnsan gittikçe daralan dünyasında neden mutsuz. Herkes artık gereğinden fazla büyüyor da onun için mi?
  • Vicdanen rahat olmamız yetmiyor. Başkalarının hakkımızda yanlış kanaatler edindiğini görmek üzüyor bizi.
  • Takdir-i ilahi deyip teselli bulmuşlar.elbet demişler gerekse bize bir yük taşıyan,ALLAH bir tane daha kısmet eder…

Ve o zaman daha önce hiç bu kadar büyüğünü görmediğimi düşündüm: yanlızlığın.

  • Faaliyet içinde geçen gece ve gündüzlerimizin bizi bıraktığı anlarda kalbimizi eline geçiren ve henüz mahiyetini anlamadığımız melal mi?
  • İnsan da dahil eşyaya duyulan kelime sevgi kelimeyledir. Onunla başlar, “birden sevdim” deriz, ya da “çok seviyor” deriz, bakın kelimesiz anlayamıyoruz bu sevgiyi. Ve bu sevgi, kelimeleri hangi tertip içinde kullanırsak kullanalım, yüksekliği kelimenin yüksekliği kadardır. Ve “ sevgi öldü”, “ artık sevmiyor” dediğimizde, sevgi kelimeyle çeker gider.
  • Küçücük oluşlarda, hemen yakınımızdaki selametlere koşacağımıza amansız gururumuza boyun eğip hazımsızlıklar içinde birdolu ufak sıkıntının altında ufalandık durduk.- ve umutsuzluğun kapımızdan ayrılmaması için az mı çabaladık.
  • Rahmi hoca kürsüsünden bir defasında şöyle haykırıyordu: ‘Hocam çok ileri gidiyorsun, dikkat et, seni oradan oraya sürerler diyorlar bana. Söylesinler bakalım nereye sürecekler? Söyleyin nereye sürecekler? Allah’ın rahmetinin erişemeyeceği yer mi biliyorlar?’
  • Oysa bir delikanlı vardı, dolmuşlarda gidip gelirken hayal kuracağına, şoförün el ve ayaklarını izleyerek ve bir iki kitap karıştırarak daha elini direksiyona sürmediği halde teorik olarak araba kullanmasını biliyordu ve zamanı gelince bir saat ders alarak ehliyet ve sonra da araba sahibi oldu. Çünkü istiyordu. Bu, anlatmak istediğimin basit, adi bir örneği.
  • Bazılarına on parmak daktilo yazmayı öğrenin diyorum da burun kıvırıyorlar. Onlara araba sürmesini öğrenin dediğim zaman ise bir bisikletlerinin bile olmadığını ve fakirliklerini, ekmek helva parası bile bulamadıklarını düşünerek kahkahalarla gülüyorlar.
  • Televizyon bir şamardır. Hem de kendi hanemizde kendi elimizle sırtımıza inen büyük bir şamar.
  • Düşünün bakalım televizyon karşısında muhallebi gibi gevşemiş bir müslümanda değil cihat etmek, acaba kalkıp bir farzı ifa edecek kuvvet ve istek kalmış mıdır? Televizyon bir şamardır. Hem de kendi hanemizde kendi elimizle sırtımıza inen büyük bir şamar.

Merhamet capcanlı bir kuştu insan kalplerinde…

  • Küçük bir serçe hiç bir zaman bir fil gibi ölemez. Zaten arzuları da hayalleri de vazgeçilmez şekilde irileşip içine çöreklenmemiştir…
  • Demek ki dedi gerçek olmasa bile cesaret ölümü korkulacak olmaktan çıkarabiliyor…
  • Düşüncelerini bırakmadan kendini uçmak adlı bir hayatın üzerine yayarak uçuyor…
  • Her az konuşan öz konuşmuş olmayabilir, yanılmayın. Az konuşanları bir şey sanmayın sırf az konuştuğuna bakarak. Ya! Keramet bunlarda değil sizde olmalı. Bunu anlayacak olan sizsiniz. Hele konuşan sizseniz bilirsiniz az mı konuştuğunuzu çok mu konuştuğunuzu. Bazıları vardır ki az konuşurlar ama o bile çoktur.
  • Ağustos böceklerinin de bir görevi var. Evet durmadan şarkılar söylüyorlar, ama azıksız kaldıkları yok. Yiyip içiyorlar ve hiç de karıncalarla çatışmıyorlar…
  • İnsan gittikçe daralan dünyasında neden mutsuz. Herkes artık gereğinden fazla büyüyor da onun için mi? On yedi yaşlarındaki delikanlıların bile iki kat yaşlıların ki kadar yürekleri dolu.
  • Anladım ki kalbimi kendi gövdemde taşımıyorum, tersine onu ağır ağır ürperen suları üzerinde, dışardan düşmüş, nerdeyse bir felaketten arta kalmış, bir çöp parçası gibiyim. Dizlerim o yüzden titriyor ki, ben de su olmalıyım. Her şeyin bu sudan ibaret olduğu bir alemde neden çöp olarak kalayım. Ve anladım ki çaba gösterip ıslanmak gerek. Bize içinde o çöp eriyip görünmez olan su gerek.
  • Düşününce gördüm ki tabanından yere mıhlanmış gibi toprağa bağlılıktan oluyor bütün bunlar. Yeryüzünü yırta yırta adım atıyoruz.
  • Sanki daha yakın, en yakın olabilme imkanı için vücudumuzun alacağı hiçbir şekil, sanki alnımızı koyacağımız bir alınlık temiz bir yeryüzü kalmamış.

Eğer hayvanlar aralarında konuşuyorlarsa, kim bilir neler söylüyorlar insanoğlu için.

  • Bize, sözlerimizden çok, yüreğimizden anlayan gerek.
  • Gökyüzüne bakmayanların kalbi, daha çabuk kirlenir
  • Pencereden bakınca toprak ve ağaç görünmeli. Hava tertemizdir, yakınlarda sağlıklı bir dere akmaktadır. İnsan; tabiattaki insan ve eşya dengesine bakarak ve inanç içinde yastığa başını emniyetle koyar. Orada kader rahatsızlık vermez. Tabiata yakın olmakta kabusu dağıtıcı bir güç bulunuyor
  • Kalbinizi yumuşatın, ama iradeniz sert olsun. Kelimelerinizi yumuşatın ama nüfuzunuz kuvvetli ve derin olsun.
  • Ayrılıkla başım belada, gözlerini çevir gözlerime, yoksa ben sensiz bu sessizlikle.Deli gibiyim sensiz bu sensizlikle.
  • Ve önemli olan ‘an’ dır. Onu; ibadet, sabır, anlayış, tevazu ve merhamet ile anlamlı hale getirmek mutluluğun ta kendisidir.
  • Şimdi yoksun üstelik uzaktasın ellerin yapayalnız biliyorum gözlerin dalıyor yine hep benim için olmalı.
  • Buluşturularak atılmış bir kağıt parçası gibiyim. İçimde kalkıp gidenlerden doğan boşlukların ağırlığı. Ve sevmek, Ve korkmak; ve nasıl, uzaydaymışım gibi yalnızım.
Kategoriler: GÜNCEL

0 yorum

Bir yanıt yazın

Avatar placeholder

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir