Albert Camus’un en beğendiğim kitabı olan ” Yabancı “dan alıntılar…

Yabancı /Albert Camus

“Yıllardan beri ilk defa olarak içimde aptalca bir ağlama arzusu uyandı, Çünkü bütün bu insanların benden ne kadar nefret ettiklerini hissetmiştim.”

“Tuhaf biri olduğumu, beni kuşkusuz bu yüzden sevdiğini ama belki günün birinde yine aynı sebepten nefret edebileceğini mırıldandı.”

“İnsan bilmediği şeyler hakkında daima abartılı düşüncelere kapılır.”

Yabancı /Albert Camus  Awumbuk.com
Yabancı /Albert Camus Awumbuk.com

“Fakat herkes bilir ki hayat, yaşanmak zahmetine değmeyen bir şeydir.”

“O zaman sık sık düşünüyor ve içimden: beni kuru bir ağaç kovuğunda yaşamaya zorlasalardı da gökyüzüne bakmaktan başka bir işim olmasaydı, yavaş yavaş buna da alışır giderdim, diyordum.”

“Beni gerçekten ilgilendiren şeyin ne olduğundan belki emin değildim ama, beni ilgilendirmeyenin ne olduğundan emindim. Ve tam da onun bana bahsettiği şey, beni ilgilendirmiyordu.”

“Tabii, umut, bir yolun dönemecinde, var hızla koşarken, birden yetişen bir kurşunla yere serilivermekti.”

Kalbimi dinliyordum. Bu kadar uzun zamandan beri bana yoldaşlık eden bu gürültünün kesilebileceğini aklım almıyordu.”

“Değil mi ki yaşam bir yerde ölümle -yani yoklukla- sonuçlanıyor, öyleyse nedir bu didinip durma, bu yedim-içtim, aldım-verdim, benim-senin kavgasının anlamı?”

Yabancı /Albert Camus  Awumbuk.com
Yabancı /Albert Camus

“Ona annemin öldüğünü söyledim, ne zaman öldüğünü sordu “Dün,” diye cevap verdim. Hafifçe irkildi ama bir şey söylemedi. Ona kabahatin bende olmadığını söyleyecek oldum ama bu sözü daha önce patrona da söylediğimi düşünerek vazgeçtim. Zaten hiçbir anlamı yoktu bunun, insan ne de olsa daima biraz kabahatlidir.”

Ölüm cezasının çok önemli bir şey olduğunu, hatta bir bakıma onun, bir insanın ilgisini çekecek tek şey olduğunu nasıl olmuştu da anlamamıştım? Mümkün olup da bu hapishaneden çıkabilseydim, bütün idamları seyretmeye giderdim.”

“Ben yarım yamalak dinlediğim bir adamı başımdan savmak istedim mi, ona hak veriyormuş gibi yaparım, bu sefer de öyle yaptım.”

“..tek söz etmeden geçirdiğimiz bu gece, aramızdaki samimiyeti arttırmıştı sanki.”

“Günlerin yaşanması uzun sürüyordu, kuşkusuz, ama öylesine gevşemişlerdi ki sonunda birbirinin içine taşıyor ve orada adlarını yitiriyorlardı.”

Awumbuk.com
Yabancı /Albert Camus Awumbuk.com

“Beni ilgilendirmeyen bir şeye ilgi duyacak kadar vaktim yoktu. “

“Hayatın katlanmaya değmeyecek, bir uğraş olduğunu herkes bilmekteydi. Otuz ya da yetmiş yaşında ölmek arasında bir fark yoktu ve her iki durumda da diğer insanlar yaşamaya devam edecekti. Bu, çok açık bir şeydi.”

“Tuhaf biri olduğumu, beni kuşkusuz bu yüzden sevdiğini ama belki günün birinde yine aynı sebepten nefret edebileceğini mırıldandı.”

“İşte böyle sayın jüri üyeleri. Aslında, bende ruhtan da eser yokmuş insanlıktan da, hatta insan kalbini esirgeyen ahlak kurallarının birine bile sahip değilmişim.”

“Hayatın katlanmaya değmeyecek, bir uğraş olduğunu herkes bilmekteydi. Otuz ya da yetmiş yaşında ölmek arasında bir fark yoktu ve her iki durumda da diğer insanlar yaşamaya devam edecekti. Bu, çok açık bir şeydi.”

“Benim de herkes gibi, tamamen herkes gibi olduğumu söylemek istiyordum ona. Ama aslında bütün bu sözlerin pek de fazla bir önemi yoktu, ben de üşenerek bunları söylemekten vazgeçtim.”

“Beni ilgilendirmeyen bir şeye ilgi duyacak kadar vaktim yoktu.”

“Anacığım sık sık, “İnsan hiçbir zaman bütün bütün mutsuz olamaz,” der dururdu. Gökyüzü elvan elvan renklerle boyanıp da, yeni bir gün ışığı hücreme sızı verince ona hak veriyordum.”

Yabancı /Albert Camus  Awumbuk.com
Yabancı /Albert Camus Awumbuk.com

“Bütün bu insanların beni görmek için itişip kakıştığını ilk anda kavrayamamıştım sanırım. Öteden beri insanların ilgisini çeken biri olmamıştım. Bütün bu telaşın sebebinin ben olduğumu anlamak için, gayret sarf etmem gerekti.”

“Yaptığım herhangi bir şeyden dolayı hiçbir zaman gerçek pişmanlık duyamamış olduğumu ona samimi olarak, hatta dostça açıklamaya çalışmak isterdim.”

Zamanımın geri kalan kısmını gayet iyi düzenlemiştim. O zaman sık sık şöyle düşündüm: beni kuru bir ağacın gövdesine hapsetseler de başımın üstündeki gök parçasına bakmaktan başka yapacak bir işim olmasa da yavaş yavaş ona da alışacaktım.”

“Ben dinliyor, bana zeki dendiğini duyuyordum. Fakat sıradan bir insanın sahip olduğu niteliklerin, bir suçluya yöneltilen ezici suçlamalar haline nasıl gelebildiğini anlayamıyordum.”

“İki saattir gün artık ilerlemiyor gibiydi; iki saattir gün, erimiş ve kaynayan bir maden denizine demir atmıştı sanki.”

“O sırada sokak lambaları birdenbire yandı ve gökyüzünde yükselmekte olan ilk yıldızları sönükleştirdi.”

Yabancı /Albert Camus  Awumbuk.com
Yabancı /Albert Camus Awumbuk.com

“…Örneğin bazen de kanun tasarıları yapıyordum. Cezaları düzeltiyordum. İşin aslının, mahkuma bir şans vermek olduğunu fark etmiştim. Binde bir şans, birçok şeyi düzeltmeye yeterliydi.”

“Düşüncelerime gömülü olmama karşın, bazen lafa karışacak oluyordum. O zaman avukatım, “Susun! Davanız için bu daha iyi” diyordu. Benim davamı beni işe karıştırmadan çözümlüyor gibiydiler sanki. Her şey, benim araya girmeme kalmadan geçip gidiyordu.”

“Günün birinde gardiyan bana beş aydır hapiste olduğumu söylediğinde ona inandım ama ne dediğini anlamadım. Bana göre hücrenin içine doğan hep aynı gün, yaptığım iş de hep aynı işti.”

“O zaman anladım ki, dışarıda bir gün yaşamış olan bir insan, cezaevinde hiç sıkıntı çekmeden bin yıl yaşayabilirdi. Canı sıkılmayacak kadar anıları olacaktı. Bir bakıma bu da bir kazançtı.”

“Yanımdan dargın bir halle ayrıldı. Onu alıkoymak, gözüne girmek – beni daha iyi savunsun diye değil, yalnızca gözüne girmek – istediğimi anlatmak isterdim. Hem onu güç duruma soktuğumu da görüyordum: Beni anlamıyor, biraz da içerliyordu bana. Benim de herkes gibi olduğumu, tamı tamına herkes gibi olduğumu ona söylemek istiyordum. Ama, bütün bunların aslında hiçbir yararı yoktu. Tembelliğim tuttu, söylemekten vazgeçtim.”

“Kararın saat 17’de okunacağına saat 20’de okunmuş olması ve büsbütün başka bir nitelikte de olabilmesi olgusu, herkes gibi çamaşır değiştiren kimseler tarafından verilmiş bulunması gerçeği, Fransız (ya da Alman ya da Çinli) milleti gibi kuşkulu ve belirsiz bir kavrama dayanmış olması keyfiyeti, bu kararın ciddiyetinden pek çok şey kaybettiriyor gibi geliyordu bana.”

“O zaman, neden bilmem, içimde bir şey delinir, yırtılır gibi oldu. Avazım çıktığı kadar bağırmaya başladım, ona küfür ettim, dua filan etmemesini söyledim. Cüppesinin yakasını sımsıkı kavramıştım. Yüreğimin içinde ne varsa hepsini sevinç ve öfke patlamalarıyla karışık bir halde onun yüzüne haykırıyordum. Kendinden ne kadar da emin görünüyordu, değil mi? Hâlbuki onun bu güvenli edalarının bir kadın saçı kadar bile değeri yoktu. Yaşadığına bile emin değildi, bir ölü gibi yaşıyordu çünkü. Bense ellerim boş gibi duruyordum ama kendimden de, her şeyden de emindim, ondan daha emindim, hayatımdan da, gelmek üzere olan şu ölümden de emindim. Evet, bundan başka şeyim yoktu. Ama hiç değilse, bu gerçek beni nasıl kavramışsa ben de onu öylece kavramış bulunuyordum. Önceden de haklıydım, şimdi de haklıydım, hep haklı olacaktım.”

“Yanaklarında sinirden ve kederden ileri gelen iri iri yaş taneleri vardı. Fakat kırışıklıkları yüzünden yaşlar akmıyordu. Yayılıp birleşerek bu harap yüzde sudan bir cila meydana getiriyorlardı.”

“Saçma, yalnızca bir çıkış noktası sayılabilir. Ne olursa olsun, her şeyin anlamsız olduğu, her şeyden umudu kesmek düşüncesiyle kalamaz insan. Çünkü her şeyin anlamsız olduğunu söylediğimiz anda bile anlamlı bir şey söylemiş oluyoruz. Dünyanın hiçbir anlamı olmadığını söylemek, her çeşit değer yargısını ortadan kaldırmak demektir. Ama yaşamak bile kendiliğinden bir değer yargısıdır. Ölmeye yanaşmadığı sürece, insan yaşamayı seçiyor demektir. O zaman da, görece de olsa, yaşamaya bir değer verilmesi söz konusudur.”

awumbuk.com
Yabancı /Albert Camus Awumbuk.com

“Bugün annem öldü. Belki de dün, bilmiyorum. Bakımevinden bir telgraf aldım:
 
Anneniz öldü. Cenazesi yarın kaldırılacak.
Saygılar
Bundan pek bir şey anlaşılmıyor. Belki dün ölmüştür.
Bakımevi, Cezayir’den seksen kilometre uzakta, Marengo’da. Saat 2’de otobüse bineceğim ve öğleden sonra orada olacağım. Böylelikle geceyi annemin tabutu başında geçireceğim, yarın akşam da dönmüş olacağım. Patrondan iki gün izin istedim, böyle bir mazeret karşısında izin vermezlik edemezdi. Ama pek de memnun görünmüyordu. Hatta ona, ”Kabahat bende değil,” dedim. Cevap vermedi. O zaman ”Keşke böyle demeseydim,” diye düşündüm. Nihayetine, ondan özür dilemeye mecbur değildim ki. Hatta daha ziyade onun bana başsağlığı dilemesi gerekirdi. Fakat bunu herhalde öbür gün, beni yas tutarken görünce yapacak. Şimdilik annem sanki ölmemiş gibi. Gömüldükten sonra ise, tersine, bu iş sona ermiş ve daha resmi bir hal almış olacak.”

“…O zaman, neden bilmem, içimde bir şey delinir, yırtılır gibi oldu. Avazım çıktığı kadar bağırmaya başladım, ona küfür ettim, dua filan etmemesini söyledim. (…) Kendinden ne kadar da emin görünüyordu, değil mi? Hâlbuki onun bu güvenli edalarının bir kadın saçı kadar bile değeri yoktu. Yaşadığına bile emin değildi, bir ölü gibi yaşıyordu çünkü. Bense ellerim boş gibi duruyordum ama kendimden de, her şeyden de emindim, ondan daha emindim, hayatımdan da, gelmek üzere olan şu ölümden de emindim. (…) Önceden de haklıydım, şimdi de haklıydım, hep haklı olacaktım. Şimdiye kadar bu şekilde yaşamıştım. Şimdiden sonra da bu şekilde yaşayabilirdim. Şunu yapmış, bunu yapmamıştım. Filan şeyi yapmamıştım, ama falan şeyi de yapmıştım. Daha ne olmak ihtimali vardı? (…) Başkalarının ölümünün, bir annenin sevgisinin, onun Tanrısı’nın, seçilen yaşamların, kaderlerin ne önemi vardı benim için, değil mi ki beni de, onun gibi benim kardeşim olduklarını söyleyen milyarlarca imtiyazlıyı da bir tek kader seçecekti. Anlıyor muydu bunu, anlayabiliyor muydu acaba? Herkes imtiyazlıydı. Bu dünyada imtiyazlılardan başka kimse yoktu.”

“(…) Ne olursa olsun, her şeyin anlamsız olduğu, her şeyden umut kesmek gerektiği düşüncesiyle nasıl kalır insan?.. Her şeyin anlamsız olduğunu söylediğimiz anda bile anlamlı bir şey söylemiş oluruz. Dünyanın hiçbir anlamı yoktur demek, her çeşit değer yargısını ortadan kaldırmak olur. Ama, yaşamak ve örneğin, yiyip içmek kendiliğinden bir değer yargısıdır. Ölmeye yanaşmadığı sürece, insan yaşamayı seçiyor demektir. O zaman da, görece de olsa, yaşamaya bir değer veriyoruz demektir. Umutsuz bir edebiyat ne demek olabilir? Umutsuzluk susar. Kaldı ki susmak bile, eğer gözler konuşuyorsa bir bir anlam taşır. Gerçek umutsuzluk can çekişme, mezar ya da uçurumdur. Umutsuzluk konuştu mu, hele yazdı mı, hemen bir kardeş el uzanır sana, ağaç anlam kazanır, sevgi doğar. Umutsuz edebiyat sözü birbirini tutmayan iki sözdür. Çünkü edebiyat olan her yerde umut vardır.”

Yabancı/Albert Camus


0 yorum

Bir yanıt yazın

Avatar placeholder

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Söyle, Anlaşılmaz adam, kimi seversin en çok, ananı mı, babanı mı bacını mı, yoksa kardeşini mi?
“Ne anam, ne de babam var, ne bacım, ne de kardeşim.”
“Dostlarını mı? ”
“Anlamına bugüne kadar yabancı kaldığım bir söz kullandınız.”
“Yurdunu mu? ”
“Hangi enlemdedir bilmem.”
“Güzelliği mi? ”
“Tanrısal ve ölümsüz olsaydı, severdim kuşkusuz.”
“Altını mı? ”
“Siz Tanrı’ya nasıl kin beslerseniz, ben de ona öylesine kin beslerim.”
“Peki, neyi seversin öyleyse sen, olağanüstü yabancı? ”
“Bulutları severim… işte şu… şu geçip giden bulutları… eşsiz bulutları! ”

Çeviri: Tahsin Yücel

Kategoriler: